Sinema Üzerine
Notlar
Dört yıl boyunca okumuş olduğum Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü’nde öğrendiğim ve öğrenmekte olduğum hem teorik hem de uygulamalı dersler sayesinde bilgi akışını sağlayarak bu durumu seminerler eşliğinde pekiştirme fırsatımız oldu. Öncelikle sinemanın nasıl geliştiği konusunu ele alarak bildiklerimi aktarmaya çalışacağım. Sinema bilindiği üzere Auguste ile Louis Lumiere Kardeşlerin icat ettikleri ve sinematograf adını verdikleri aletle Paris’te ki Grand Cafe’nin alt katında yer alan halka açık bir salonda yaptıkları gösteri ile başladı. Hatta bu gösteriye sinemada öykülü filmin babası olarak bilinen George Melies’de katıldı ve gösteri ile ilgili şöyle yazdı: ‘Lyon’da ki Bellecour Alanı’nı gösteren bir fotoğraf yansıtıldı ve birden bir arabayı çekmekte olan bir at üstümüze doğru gelmeye başladı, onu başka arabalar, insanlar kısaca sokağın kargaşası izledi, gösteri hepimizi şaşırtmayı başarmıştı.’ Bu durum tabi ki de beyaz perdede Lumiere Kardeşlerin ilk filmlerinde görülen bir lokomotifin izleyicilerin üstüne doğru gelmesi, bir fabrikadan çıkan işçilerin çıkışı, insanların sokaklarda gidip gelmeleri, bir duvarın gözler önünde yıkılması, seyirciye yepyeni ufuklar açtı. Lumiere Kardeşler’in ilk gösterisi sinemanın başlangıcıdır ama insanların hareketli resimler gerçekleştirme, hareketi canlandırma isteği paleolitik dönem duvar resimlerinde, çevresini gözlemleyen ilk insan, çok geçmeden, gördüklerini içinde yaşadığı mağaranın duvarlarına çizmeye başladı. Çizilen resimler çoğunlukla hayvan figürlerini barındırıyordu. Öyle ki bu resimlerin bir özelliği de, hayvanların kimi kez dört yerine sekiz ayaklı olarak çizilmiş olmalarıydı. Böylece hayvanın yerinde durmadığı, yürüdüğü yani hareket ettiği belirtilmek istenmiştir. Bu resimler belki de sinemanın tohumu niteliğinde sayılabilir. Sinema göstericisinin objektifinin önünden bir saniyede geçen 24 film karesi, seyircinin beyaz perdede hareketli resimler görmesini sağladı. George Melies, kimi filmlerini elle boyayarak renklendiriyordu ve bir rastlandı, Melies’in meslek yaşamında dönüm noktası oldu. Bir gün Paris’in Opera Alanı’nda çekim yaparken, alıcı tutukluk yapar ve kısa bir duraklamadan sonra çekim sürdürülür. Fakat görüntüdeki minibüs birden cenaze arabasına, erkekler de kadına dönüşmektedir. Melies’in şaşkınlığı ona alıcının durdurularak, önündeki nesnelerin ya da varlıkların değiştirilmesine dayanan bir değiştirim hilesinin başlangıcını sağlamıştır. Melies’in anlatım bütünlüğü ile ünlenmesine yol açan ve aynı zamanda sinemanın bilimkurgu türünün ilk örneği sayılan filmi Ay’a Seyahat ile başladı. İlk kez çeşitli sahneleri peş peşe sıralayarak bir öykü anlatır, sahneleri kararmalarla birbirine bağlayarak, yeni bir anlatım dilinin ilk önemli örneğini verir. Sinemayı fotoğrafın bir uzantısı olmaktan kurtaran Melies'nin sinemaya katkısı, sinema hilelerini bulması ile kalmıyor ayrıca tiyatronun olanaklarını sinemaya getirmesi ve filmin uzunluğunu ortalama bir dakikadan on beş, yirmi dakikaya çıkararak, öykülü filmin öncülüğünü yapmış olmasıdır. Aynı zamanda hem senaryo yazmış hem de senaryoyu perdelere, sahnelere bölmüş, oyuncu kullanmış, dekora, aydınlatmaya yer vermesi ile de sinemanın gelişmesine ayrıca önemli katkısı olmuştur. Griffith'in başyapıtı sayılan aynı zamanda sinema tarihinin en ırkçı filmlerinden biri olan Bir Ulusun Doğuşu filminde paralel kurgudan, yakın plandan ve kararmanın etkisinden yararlanan, savaş sahneleriyle duygusal sahneler arasında bir denge kuran özellikleriyle destansı bir film olmayı başarmıştır. Sovyet sinemasının kurucusu sayılan Lev Kuleşov, ilk kez kurgu kurallarını eksiksiz bir biçimde uyguladı. Kuleşov sinemanın tiyatrodan bağımsız kılınması gerektiğini ve sinemanın tiyatroya üstünlüğünün kurguda yattığı görüşünü benimsedi aynı zamanda sinemanın yaratıcısının yönetmen olduğunu oyuncunun hiçbir öneminin olmadığını vurguladı. Söylediklerini destekler nitelikte yaptığı deneyler sayesinde ‘Kuleşov Etkisi’ adını verdiği yani önceki ve sonraki planların değişmesi, ortadaki planın başka bir anlam yüklenmesine yol açtığını belirtti. Bu amaçla yaptığı deneylerden birinde, bir adamın yüzü ve ardından bir kase çorba, bir çocuk ve ölmüş genç bir kadın görüntüleriyle kurguladığında, açlık, sevecenlik ve üzüntü belirttiği izlenimi uyandırdı. Bu durum da görüntülerinin yüklediği anlamdan kaynaklanıyordu. Kuleşov’un öğrencileri arasında yer alan Pudovkin kurguya, yakın plana, dramatik ara yazılara dayanan sessiz sinemanın önemini vurgular ve sesin gelişi ile bu anlatımı aksatacağını düşünüyordu. Ses onun için sadece görüntü gibi kurgulanır ve görüntüyle uyumsuz bir biçimde kullanılırsa anlatıma katkıda bulunabileceğini belirtiyordu ve onun önemli filmlerinden biri de Mat (Ana)’dır. Bu filmle birlikte Eisenstein’ın da Potemkin Zırhlısı filmi de dönemin önemli filmleri arasında yerini alırken sürekli olarak, desteklenen ya da karşı çıkılan montaj kuramıyla da tartışma konusu olmuştur. Yakın planların dikkat çektiği Potemkin Zırhlısı filmi entelektüel bir anlam bırakır. Gerçek zaman akışını bozarak görüntüde gerçekleşen eylemin etki gücünü artırmak amacıyla farklı açılardan vererek eylemin süresini de uzatmayı başarmıştır. Marksist görüşü benimseyen yani kapitalist dünyaya karşı insanların özgürleşmesini ön plana alan Eisenstein filmlerinde ve montaj kavramında bu durumu esas almıştır. Eisenstein’a göre filmde yeni bir gerçeklik yaratmak için her şeyi doğrudan göstermek yerine seyircileri düşündürme yoluna giderek birbirinden bağımsız iki ayrı olaydan yeni düşünce üretilmesini sağlamaktı. Dış dünyayı olduğu gibi yansıtmak Eisenstein’ın tamamen karşı çıktığı bir durumdu. Fakat Dziga Vertov’ın ise dış dünyanın öznel olarak yansıtılabildiği çekimleri, gerçekliğin eksiksiz görüntülerini kurgulamayı benimseyerek filmlerini bu çekimlerle oluşturur. Sinemada gerçeğin olduğu gibi çarpıtılmadan yansıtıldığı ‘Kameralı Adam’ filminde gün doğumundan gün batımına kadar bir Sovyet kentinden manzaralar sunuyor. Kişisel bakış açılarını, yorumlarını ve tekniklerini sergileyen ki bunlara auteur yönetmenler olarak adlandırmak doğru olacaktır, Yeni Dalga yönetmenlerinden Jean Luc Godard önemli bir isim olmuştur. Godard geçmiş yerine geleceğe yüzünü dönen ‘şimdi’ ile ilgilenmiştir. Kaderci anlayış yerine tesadüflere bırakmıştır. Türk sinemasında ise ilk adımı Lumiere Kardeşler’in ‘Bir Trenin La Ciotat Garına Varışı’ adlı filminin Sigmund Weinberg tarafından, İstanbul Galatasaray’daki bir birahanede gösterilmesiyle gelişimi başlamıştır. Aslında sinema kavramı öyle geniş bir alan barındırıyor ki konusunu aldığımız yönetmenlerin dışında birçok ülkenin yönetmenleri de, birkaç tane sayacak olursak Orson Welles, Charlie Chaplin, Jean Renoir, Alfred Hitchcook, Federico Fellini, Stanley Kubrick, Pedro Almodovar, Abbas Kiarostami, Yılmaz Güney, Lütfü Akad ve Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmelerinde kendi bünyesinde ülkesinde yapmış oldukları filmler sayesinde sinemaya yeni bir boyut kazandıran önemli isimler arasında olduğunu da belirtmek gerekir. Sinema başladığı tarihten günümüze kadar sürekli olarak gelişmeye ve değişmeye devam ettiğini biliyoruz. Bir dakikalık görüntülerle başlayan daha sonra on beş dakikalara çıkan, bir hikayesi olan filmlerin yanında renk, görüntü, ses, dekor gibi kendini tamamlayan bir bünyesi ile daha da anlam barındıran hale gelmeye başladı. Tabi bunların dışında inovasyon dersinde de işlediğimiz hikaye anlatıcılığı olarak senaryonun başlangıçta önemli bir adım olduğunu hepimiz öğrendik. Bir fikirden yola çıkılarak yazılan senaryonun filme dönüşmesini ve o filmin başarılı bir içerik olmasının aslında temel noktasının senaryo olduğunu hatta bunu destekler nitelikte kahramanın yolculuğu şemasını dikkate alırsak ortaya çıkan hikayenin belirli bir adımı tamamlanmış olur. Yazılan senaryo ile birlikte kamera açılarına, planlara, ışık, kurgu ve sese dair adımlarında belirlenmiş olması gerekir. Sinema ekip çalışması gerektiren bir alan olduğundan senaristin yazdığı senaryo yapımcı tarafından onaylanır ya da yapımcı aklındaki fikri bir senarist ile birlikte çalışarak geliştirir ve ortaya çıkan hikayeyi çekmek için yönetmen, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, asistanlar vs. gerektirdiğinden bir kişi tarafından yazılsa da ekip çalışması gerektirdiğini hepimiz biliyoruz. Seyirciyle buluşan film milyonlar tarafından izlenir ve herkesin fikri bir olmadığından beğenilip beğenilmediğine ilişkin filmi yorumlamak, analizini yapmak için inovasyon dersinde de pekiştirdiğimiz film eleştirmeninin bu noktada önemli bir gerekliliği bulunuyor. Ortaya çıkan film, eleştirmen tarafından kötü yorumlanacak diye bir kaygı güdülmemesi gerektiğinin farkındayız. İzlediğimiz filmlerde aslında bir filmi çözümlerken görüntüye yansıyan bütün bir alandan sorumluyuzdur. O kareye giren her ne var ise bilelim ki bir anlam ifade ettiği için oraya konulmuştur bu bir kül tablası, duvarda yazan bir yazı, kırmızı çiçek ya da ortama yansıyan ışık, gölge bunlar filmi çözümlerken bize aslında söylemeden göstermenin en anlamlı düşündürücü bir yoludur. Bunların yanında kamera açıları da aynı şekilde film çözümlemesine katkısı bulunur. Kadraja yansıyan planda bir adamın alt açıdan çekildiğindeki üstün, yüce vs. anlamları barındırdığı gibi üst açıda ise önemsiz, küçük vs. gösterilmesine yol açabilir. Farklı açılar ya da kurgu teknikleri dahi filmde anlatıma göre anlamlar yüklenebilir. Böylece sinema konusunda bir fikri olmayan ya da kendini geliştirmek isteyen kişiler tarafından, film eleştirmenlerinin yapmış oldukları yorumların bilgi nitelikli olduğunu ve izlediğimiz filmi anlamlandırmamıza katkısının büyüklüğünü yok sayamayız. Video oyunu hikayeciliği seminerinde öğrendiklerimiz aslında bana sinemanın gelişmekte devam ettiğini ve yeni tekniklerin denendiği bir film olan Black Mirror Bandersnatch’ı anımsattı. Filmi izlerken seyirciyi de düşündürücü yönüyle birlikte oyun oynar gibi karakterin karşısına çıkan seçeneklere dahil etmesi ve senin seçimlerine göre hareket etmesi ile bilimkurgu türünde ezber bozan bir yönüne değiniliyor. 1 saat 30 dakikalık filmi izlerken zamanında bitmediğini daha uzun sürdüğünü de gözlemliyorsunuz. Sinema gelişmeye devam ettikçe bizde yeni şeyler öğrenme, deneme kendimizi geliştirme fırsatı buluyoruz. Dört yıllık bir bölümün ilk yılında çektiğimiz bir kısa filmimizi düşündüğümüzde kendimizce başarılı hissetsek de biz öğrenmeye devam ettikçe daha sonraki yıllarda yaptığımız after effect, kurgu, photoshop ve kısa film çalışmalarında görüyoruz ki aradaki farkın gelişmemizdeki önemli adımların temelini attığımızın farkına varıyoruz.